basurtopeople:

Silvia: enerjisinin hiçbir zaman bitmediğini, yorulmadığını iddia eden, kendisini her daim iyi hisseden bir şahsiyet. gülmeyi seven, kreatif yanlarıyla mutfağı süsleyen ikinci biri (birincisi benim ;). gelecekte yani n.ş.a’da gelecek yıl ispanya’nın TUS’u olan MIR’i aşıp anatomopatolog (böyle bir terim var mı bilmiyorum ama branş ikisini de kapsıyor) olmak. keyifli, dans etmeyi, yürüyüşe çıkmayı seven..

Jorge: sportif, uyumlu, espiritüel ve keyifli. ingilizceyi cümle kurarak değil de kelime grupları ile konuşurdu. gezmeyi seven, evde çılgın ama dışarıda tam bir beyefendi modunda yaşayan bir kişilik. onsuz geçen birkaç günümüzde evin durgunlaştığı ortak kanaatimizdi. beraber çıktığımız ‘şehri keşfetme’ turları unutulmazdı. ‘tomorrow..’ ile başlayan ifadelerin evdeki temsilcisiydi. evin fiziksel anlamda mevzu bahis olan arızalarında hep çözüm yollarına ulaştı..

Emilia: onu ilk gün mutfakta bir yandan memleketinin has yemeklerinden olan makarnayı yaparken bir yandan da şarkı söylerken tanıdım. billûr sesi ile tam bir opera sanatçısı olurdu herhalde. heyecanlı, keşfetmeyi seven.. akıcı ingilizcesi vesilesiyle konuşulacak ciddi konular bulabileceğin, kültürlü, bilgili idealist bir varlık. bilbao’nun güzide parklarında az gelecek terapisi yapmadık beraber. gelecekten bahsettik, umuttan, neyin yaşamaya dair olduğundan ve neyin önemli olduğundan.. nörolog olmayı istiyor. tam bir beyin düşkünü. anlayışlı ve oldukça nazik. geniş repertuarı ve güzel sesi ile her an heryerde fondan girebilmekteydi.

Mari: tam bir ispanyol kızı. ilk gördüğümde bunu demiştim içimden. hem yüzü hem konuşması ile.. agresif yanı, yoğun olmasa da düzenli olan sigara kullanışıyla (ki biz buna –fuming- diyorduk, yanlış hatırlamıyorsam bu silvia’nın icadıydı, ingilizce smoking ile ispanyolca fumar’ın kombinasyonu sonucu ortaya çıkmıştı.), daha ağır tavırları, seyahatlerimizde sürücü konumunda oluşuyla ve televizyon başında en çok zaman geçiren olmasıyla muhtemelen aramızdaki en yetişkin duruşlu olanıydı. yani biz onun yanında daha çocuk kalıyorduk. harry potter serisi’nin son kitabını ingilizce okumaya kalkıştı ve başardı.

Gabriel: sempatik, mimiklerine hayran olduğum, keyifli ve tercüman. tercümanımızdı zira italyanca, ingilizce ve İspanyolca konuşma yetileri olan yegâne varlıktı aramızda. sağolsun, birçok tartışma sonrası tüm olanları benim için özellikle ingilizceye çevirirdi. psikiyatri ilgi alanıydı. zaman zaman, anlattıklarıma verdiği abartıya yakın tepkileriyle görülmeye değerdi. ama en önemli yanlarından biri birşeylerden bahsederken yüzünü saran mimikleriydi.. süper!

Larisa: maalesef evin çirkin ördek yavrusu olarak anıldı hep. bize yeterince ayak uyduramamasıydı temel sorun. iyi niyetliydi ancak marjinal eylemlerinde herkesi yanında görmek istemesi çevresince bencillik olarak algılandı. ingilizcesini kullanırken telâfuzunu amerikanvari uzatmalar ve kısaltmalarla süslerdi.. yani bunu yapmak için çaba harcamaz öyle konuşurdu ancak bu bile eleştiri konusu olacak hâle gelmişti unfortunately.. onu ben de pek tanıyamadım, anlayamadım..

Yorumlar